Bayram Tefrikası 1. Bölüm




Sevgili dostlarım,

Tam 1 senedir bu 9 günlük bayram tatilini bekliyordum. Güzel güzel gezeceğiz, yeni yerler göreceğiz, feci dinleneceğiz, tazeleneceğiz filan…Hatta o kadar azimliydim ki üşenmeyip ve de bir çuval para bayılıp çocuklara pasaport bile çıkarttık. Çocuklarımızın da ufkunu açalım, yurtdışına gidelim hesabı.

Gelin görün ki durum pek öyle olmadı. "Oraya mı gitsek? Yok şimdi soğuktur orası, buraya mı gitsek? Ay aman çok pahalı…Hah tamam, bilmem neresi olsun, amaaaann, çocuklar sıkılır şimdi orada" derken biz kaldık İstanbul'da. Ama olsun, biz de güzelce İstanbul'u gezeriz, tadını çıkarırız, hatta…evet evet tamam…çocuklarımıza İstanbul'un alışveriş merkezinden ibaret olmadığını, görülecek, gezilecek tarihi ve doğal güzellikleri de olduğunu gösteririz dedik ve İstanbul Kültür Turizmi yapmaya karar verdik.

Sonuçta bizler bilinçli geçinen, kültürlü ve iyi eğitimli anne babayız ya…çocuklarımıza da tarihi sevdireceğiz, yaşadığımız şehri tanıtacağız ve onlar bundan inanılmaz zevk alacaklar, daha fazla yer görmek isteyecekler,ler, ler, ler…

Zamanlama herşeymiş sevgili dostlarım, ben bunu anladım. Bazı şeyler için çocukların biraz daha büyümesi gerekiyormuş. En azından Yiğit'in…

Tarih: 15 Kasım 2010
Durum: Gelmeyin üstüme, zaten basmışım 35 yaşına

Neyse, arife günü sabah kalktık, kahvaltı faslı yine kavga dövüş, yesene evladımlarla geçti. İnterneti açtık. Baktık İstanbul'un tarihi zenginliklerinin bir kısmı ziyarete açık. İstikamet belli zaten: Tarihi Yarımada..Önce Sultan Ahmet, sonra Topkapı Sarayı. Zaten Ahmet Ümit'in İstanbul Hatırası kitabını da okumuşuz, daha bir bilerek gezeceğiz hesapta.

Önce sırt çantası hazırladım. Üşürlerse, terlerlerse,acıkırlarsa, susarlarsa, elleri kirlenirse diye bir bavula yakın malzeme aldım yanıma. Çocuklar yorulursa kucakta taşımayalım diye çocuk arabasını ve de diğerinin arkada ayakta durmasını sağlayan buggy board aparatını da yüklendik. Metin artık ses etmiyor garibim. Evlilik insanı olgunlaştırıyor vesselam. Kocam bu tür konularda benimle mücadele etmeyi bıraktı artık.

Atladık arabaya, geldik SultanAhmet'e. Oraların yabancısı sayılırız. Bulduğumuz ilk otopark'a arabayı bıraktık. Aldık takım taklavatı elimize başladık yürümeye. Önce bir dikilitaş'a geldik. Baktık, hakkaten sağlam dikmiş adamlar…Geçtik yanındaki Dikilitaş'a..Hani şu Mısır'dan gelen. Bu arada sürekli olarak bu günümüzü fotoğraflarla belgeleme çabasındayız. Bir yandan da çocuklara büyük bir şevkle bildiğimiz kadarıyla taşın hikayesini anlatmaya çalışıyoruz.

Ben: Bakın çocuklar çooook uzun zaman önce, yüzlerce yıl önce bu taş Mısır'dan böööle tek parça olarak getirilmiş.
Yiğit:…………
İpek: Neden?
Ben: İşte, o zamanki hükümdara saygılarını sunmak için
İpek: hııı………………üstünde kuş var.
Yiğit: Ne zaman gideceğiz?
Ben: Oğlum dur şimdi, bak, o zamanlar kamyon yok, vinç yok, bu adamlar bu taşı taaaa Mısır'dan getirip dikmişler, ne muhteşem değil mi?
Metin: Hadi bana bakın, poz verin bakayım.
Yiğit: Ne zaman eve gideceğiz?

Şeklinde devam eden bir muhabbet…Neyse yürümeye devam ediyoruz. Ayasofya bütün ihtişamıyla orada duruyor. Biz gene:

Ben: Bakın bu cami taaa 1500 sene önce yapılmış ve hala ayakta duruyor, ne harika değil mi? Nasıl yapmışlar acaba?
Metin: Evet canım, gerçekten muhteşem, hadi durun bir resminizi çekeyim.
İpek: ……….
Yiğit: İpek in arabadan ben oturucam…

Biraz daha yürüdük, milyon taşına geldik. Biz gene büyük bir şevkle anlatmaya çalışıyoruz.

- Çocuklar bakın bu taşı eskiden mesafeleri ölçmek için kullanırlarmış
Metin: Evet bundan İtalya'da da vardı, görmüştüm
İpek:…………………
Yiğit: Kakam geldi

Yılmadık arkadaşlar, azimliyiz, sevdireceğiz çocuklarımıza tarihi zenginliklerimizi...

Arkası diğer bölümde…

Öptüm şekerler…..

Hiç yorum yok: