Bayram Tefrikası 2. Bölüm


Neyse, efendim, biz geldik Yerebatan Sarnıcı'nın önüne…

Ben: aaaa Metin bak burada Müze Kart gerekmiyormuş, hadi girelim
Metin: Girelim ayatım
İpek: Burası ne?
Yiğit: Kakam yokmuş

Neyse dostlarım, aldık biletlerimizi, bıraktık çocuk arabasını kapıda başladık Yerebatan Sarnıcı'nın merdivenlerinden inmeye. İçerisi karanlık derecesinde loş, ara ara ışıklandırma yapılmış. Çok sessiz ve mistik bir havası var. Henüz 3 merdiven inmiştik ki:

İpek: Burası çok karanlık, ben korktum
Yiğit: Korkuyorum ben, gidelim buradan
Ben: Çocuklar korkacak bir şey yok, hadi tutun elimi bakayım

Ben Yerebatan'ı çok severim. Ben seviyorum ya, çocuklarıma da sevdirmeye çalışmak gibi bir sapıklığım var. Neyse başladık yürümeye. Bir yandan da çocukları tutuyoruz, suya düşmesinler diye.

Ben: Bakın burası eskiden şehre su veren yermiş. Büyük savaşlarda düşman şehri kuşatırsa halk susuz kalmasın diye yapılmış, bir çeşit su deposu yani.
Yiğit: Ben korkuyorum gidelim buradan
Metin: Hadi durum şurada bir resminizi çekeyim…gene mi pili bitti bu aletin, daha yeni pil koyduk, kaç tane resim çektik ki şimdi…!%&$#....Neyse biz de kamerayla fotoğraf çekeriz
Ben: İyi de neresine basacağım kameranın
Metin: ( bıkmış bir ifadeyle) burasına Gülçin…

Bu arada Yerebatan'da yüzen balıklar kocaman arkadaşlar, öylesini balıkçı vitrinlerinde bile göremezsiniz. Kosssskocamanlar. Bu durum çocukların biraz ilgisini çekti çok şükür.

Neyse efendim, yürümeye devam ediyoruz. İpek tabelaları okuyor: Medusa--->

İpek: Anne Medusa ne?

A-ha…hadi bakalım, nasıl anlatırsın küçücük çocuğa Medusa efsanesini? Aşk, şehvet, seks, kan, intikam, kıskançlık, kafa kesme filan her türlü vahşet var hikayede…Ama mecburen bir yolunu bulacağız anlatmanın.

Ben: Kuşum çoooook uzun zaman önce 3 kızkardeş varmış. İkisi ölümsüzmüş, bu Medusa ise ölümlüymüş. Neyse bu bir prense aşık olmuş ama kötü cadı da o prensi seviyormuş. O yüzden Medusa'ya kötü bir büyü yapmış. O prens Medusa'yı beğenmesin diye saçlarını yılandan yapmış, bakışlarını da baktığı kişiyi taşa dönüştürecek şekle sokmuş. Sonra Medusa suya bakınca yansımasından dolayı kendisi taşa dönüşmüş.

Bir hikayenin içine ancak bu kadar edilir. Medusa affetsin…Ama ne yapayım, öteki türlü kızın rüyalarına girecek, uğraş dur sonra…

İpek konuyla ilgili biraz soru sordu, mutlu oldum. Yerebatan Sarnıcı'nın içinde yürümeye devam ediyoruz. Ama karanlık ve sessizlik Yiğit'i iyice rahatsız etti. Adam zaten arıza, iyice kayış attı…Gidelim deyip duruyor.

Geldik Gözyaşı sütununa…Metin hala o karanlıkta iyi bir resim çekeceğim diye kendini parçalıyor. Ben de bilgiç bilgiç öğreten adam modunda çocuklara birşeyler anlatmaya çalışıyorum. İpek sütunun dibindeki suya atılan bozuk paraları gördü.

İpek: Anne suda paralar var.
Ben: Evet anneciğim, insanlar dilekleri gerçek olsun diye böyle havuzlara para atarlar
İpek: Neden?
Ben: E dilekleri gerçek olsun diye
İpek: Para atınca dilekler gerçek mi oluyor?
Ben: Öyle olduğuna inanılır

Dedim ama kızıma bu durum hiç mantıklı gelmedi.

Devam ediyoruz. Geldik Medusa'ya…Metin hala güzel bir poz yakalayacağım diye uğraşıyor. Bu Medusa ile ilgili diğer bir inanış da bu heykelin kafasının sadece bir kaide olarak öylesine buraya konduğu görüşüdür ki bu da Metin'e hiç mantıklı gelmedi.

Metin: Ya Gülçin Allahaşkına, yani adamlar kocccaaaa bir sarnıç yaptılar da bu sütunun kaidesini unuttular, bu heykeli de öylesine, sütunu taşısın diye koydular öyle mi? Ya, bırak Allahını seversen yaa….

Medusa'ya baktık, baktık…geçtik…eh bu da bu kadar..Çıkışa doğru giderken yol üstünde sonradan, bizim zamanımızda yapıldığı belli olan çirkinlik ötesi sütunlar çıktı karşımıza.

Ben: Ay Metin şuna bakar mısın? Bir yüzlerce yıl önce yapılan şu güzelim, işlemeli, oymalı sütunların zarafetine bak, bir de bizimkilerin yaptığı şu iğrenç, dümdüz çimento yığınına? Zevkten eser yok, bla bla bla bla…..

Metin: Hayır madem kendilerinin zevkleri yok, bari yapılanı taklit etselermiş, en azından ortama uygun olmuş olurdu. Aydın geçinen kesim buna neden bir şey demiyor anlamıyorum bla bla bla bla….

Derken çıktık Yerebatan'dan arkadaşlar. Kapıda hediyelik eşya satan dükkandan ufak tefek hatıralar almaya karar verdik. Çok şirin şeyler vardı. Vardı da yabancı turiste 15, yerlisine 9 TL şeklinde….Hiç de utanmıyorlar diye söylendim ama Metin yurtdışında da bunun böyle olduğunu hatırlattı...

Topkapı Sarayı gezimiz diğer bir bölümde…

Sevgiler….

Gülçin

Hiç yorum yok: