Bayram Tefrikası 4. Bölüm

Kardeşim bende de ne çene varmış yaw.

Hayır çok konuşmak en belirgin özelliklerimden birisidir ama kalemim daha çok konuşuyor. Topu topu 1 günlük arifeyi anlatmayı hala bitiremedim.

Nerede kalmıştık? Hah, en son Topkapı Sarayı'ndan çıkıyorduk. Çocukların biri oturuyor, diğer arkada ayakta duruyor, Metin arabayı sürüyor, ben çantayı taşıyorum.

Çıkmadan önce Topkapı Müzesi'nin çıkışındaki müze mağazasına uğrayıp İpek'e çok güzel, ki ben de bayıldım, bir hediye aldık. Kağıt bebek giydirme setleri ama padişah ve sultan giydiriyorsunuz. Nefis bir düşünce bayıldım.

Hava kararmaya başlamış, bahçedeki yaşlı kocaman ağaç bile gölgelerin arasına saklanmış.

Tam biraz romantik olup kolkola girecektik ki çocukların Titanik yapmak istemesi tuttu.

- Hadi baba, koooşşşş.....

Metin başladı çocuk arabasını koşturmaya, ben de yanlarında koşuyorum tabii

- Hadi baba, daha hızlıııııı

Daha hızlı koşuyoruz, benim kocaman sırt çantam lüp lüp oynuyor sırtımda

- Daha hızlı baba daha hızlı...

Uçuyoruz biz...Yanlarından koşarak geçtiğimiz insanlar bize nasıl tatlı, nasıl gülerek bakıyorlardı anlatamam...İnsanların bize öyle gülerek bakmaları çok hoşuma gitti...

Taaa Aya Sofya'nın önüne kadar geldik böyle..

Artık akşam iyice çökmüştü. Sultan Ahmet'in önünden geçip nasıl geldiğimizi hatırlamadığımız otoparka doğru tahmini bir yön tutturup yürümeye başladık. Sultan Ahmet ne kadarcık yer ki, nasıl olsa buluruz yani, değil mi?

Değil...kaybolduk.

Kaybolduğumuzu anlamadan önce Sultan Ahmet'in önünde resimler çekildik.

Metin: Bu Sultan Ahmet hakikaten iyi resim veriyor hayatım
Ben: Evet hayatım
İpek: Çok kocamaaannnn
Yiğit: Benim uykum geldi

Resimler çekildik, Sultan Ahmet'in önündeki tahta sıraları eleştirdik, hediyelik eşya dükkanlarına baktık.

Kafelerin, çay bahçelerinin önünden aşağıya doğru yürümeye başladık. Hava artık iyice karanlık. Yürüyoruz ama geldiğimiz yerleri hiç tanımıyoruz.

Ben: Metin biz neredeyiz hayatım
İpek: Kaybolduk işte, harika...
Yiğit: Çok uykum vaaaarrrrr
Metin: Tamam tamam, şuradan gideceğiz.

O "şura" ya dönüyoruz ama gene tanıdık gelmiyor hiç bir yer. Aslında ben halimden memnunun. Eski, cumbalı ama yıkılmak üzere olan ahşap evlerin, bakımsızlıktan mahvolmuş oymalı kakmalı çeşmelerin, daracık yolların olduğu mahallelerden geçmek beni biraz hüzünlendirdiyse de öyle ruhu olan, ruhların olduğu mekanları seviyorum ben.

Yani düşünsenize dostlar, o sokaklarda yüzlerce yıl önce de hayat vardı. İnsanlar yaşıyor, çocuklar oynuyor, hayat tüm doluluğuyla devam ediyordu. İçim bir garip oluyor öyle mekanlarda...

Metin: Yaw Gülçin, Kültür Bakanlığı İstanbul'un eski çeşmelerini restore  etse, şimdikinin 3 katı turist gelir İstanbul'a...

Gerçekten de o virane sokaklarda dolaşırken bir anda bir duvarın dibinde eski ve harap olmuş bir çeşme çıkıyordu karşımıza. Sanki yandaki eski köşkün beslemesi kızın hayali hala oradan suyu alıyor gibiydi....

Çok mu dramatik oldum?  Eh alışkın değilsiniz tabii benim bu hallerime...Bu yazıyı hastaneden yazıyorum ve ruh halim pek de zıbıtmaya müsait değil şu anda, o yüzdendir bu depreşik halim...

Bu arada arkadaşım bir insan evladı ayakta uyuyabilir mi yaaa? Uyurmuş. Yiğit arabanın arkasında ayakta giderken uyudu. Adam şaka gibi yemin ederim.


Neyse efendim, az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, otoparka vardık.

Arabamıza binip evimize geldik veeee...Evet veee....35 yaşıma girdiğim bugünün anlam ve ehemmiyetine uygun olarak pastamızı kestik.

Benim için unutulmaz bir doğum günüydü bugün...

Tefrikamız burada sona ermiştir, hepinize geçmiş olsun

Sevgiler

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hayatim yüregine ellerine saglik, dört gözle dördüncü tefrikayi bekliyordum...yasadiklarini bu kadar net ve icten yazmissinki...ben okudukca sanki yasadim hissettim tatlim...YÜREGINE ELLERINE SAGLIK HAYATIM

Sultan