Yiğit Geldiğinde

 
 Evet, İpek ile harika günler geçiriyordum. Kızım çok güzel ve sağlıklı bir bebeklik geçiriyordu. Ben işimden ayrılmış ve tüm zamanımı kızımla geçiriyordum. Yeni bir şehre taşınmıştık ve güzel komşuluklarım oluşmuştu. Bu mutluluğumuzu çiftlemek istedik.
Doktorumuzdan icazet aldık ve 2. bebek hazırlıklarına başladık. Kızıma hamile kalabilmek için aylarca uğraşmıştık. Bu sefer de "şimdi başlasak aylar sonra ancak tuttururuz" dedik ama ta taaaammmm. Ertesi ay bir baktım ki hamileyim. Kızım 10 aylıktı ve ben 2.'ye hamileydim. Nasıl mutlu olduk anlatamam.

2. bebeğimiz erkek olacaktı. Kız ya da erkek olsun diye bir düşüncemiz yoktu, yeter ki sağlıklı olsundu.

Bu arada başka bir şehre taşındık. Doktorumuzu mecburen değiştirmek zorunda kaldık. Ama hamileliğim mükemmel gidiyordu. Her gün kızımla karnımı seviyorduk. Karnım büyüdükçe henüz 15 aylık olan kızım o kocaman karnımın içinde bir bebek olduğuna daha fazla ikna oluyordu.

Beklenen gün yaklaştı. 2. sezeryan olacağı için doktorumuz 37. haftada almak gerektiğini söyledi. İçimize sinmedi ama ne yapalım peki dedik.Sonuçta rahim yırtılırsa herşey daha tehlikeli olurdu.

Taşındığımız yer yine küçük bir yerdi. Doktor doğumu orada yaptırmak için ısrar etti. Sadece doktor değil aile büyüklerimiz bile...Eşim sen bilirsin diyordu ama aslında onun da doğumu evimize yakın olan hiç teşekkülsüz küçük hastanede yapmamı istediğini biliyordum. Ne de olsa herşey yolundaydı.

Ama benim içime sinmiyordu. Yok işte bir türlü orada doğum yapmaya kendimi ikna edemiyordum. En yakın büyük şehir Bursa'ydı. Orası olsun diye bastırdım. Doktorum ilk kez bizim için başka bir şehirde doğum yaptıracaktı. Herşeyi organize ettim. Tarih olarak önce 22 Temmuz diyen doktorumuz daha sonra kendi programı açısından daha uygun olacağı için 19 Temmuz dedi. Peki dedik ona da...herşey yolunda ya...

Eşim kızımızın doğumuna girip kameraya çekmişti. Bizim için çok özel anlardı. İstedik ki oğlumuzun doğumunu da kameraya alalım. Bunun için ciddi mücadele vedik. Bu durumu reddeden bir hastaneden vazgeçip başka bir hastane ile anlaştık. Oysa şimdi eşim doğuma girdiği için o kadar üzgünüm ki... o anlara tek başına şahit olmasını hiç istemezdim. Bazı şeyleri fazla zorlamamak lazım işte...

Neyse 19 Temmuz günü güle oynaya cümbür cemaat hastaneye gittik. Anneler, babalar, kardeşler, arkadaşlar...laylaylom hep birlikte doğum saatini bekliyoruz. Ve doktorumuz geldi, hemşireler beni, eşim kamerayı hazırladı ve ameliyathaneye girdik.

Annemin dediğine göre çıktığımda daha anestezinin etkisi altındayken bile " oğlum nefes alıyor mu" diye sayıklıyormuşum. Annelik içdüsü herhalde... Oğlum doğduğunda nefes almamış. Zorlamışlar ama olmamış. Beyni oksijensiz kalmasın diye maskeyle oksijen vermişler. Sonra cılız bir sesle ağlamış ve herşey yolunda diye dışarı çıkarmışlar. Ama eşim ben de çıkana kadar ameliyathaneden ayrılmamış.

Onu kucağıma verdiklerinde meme ememiyor sürekli inliyordu. Sesi hala kulaklarımda. Gözümü açtığımda oğlumu gördüm. Rengi lacivertti. Hemşire üşüdü herhalde deyip onu benden aldı ve bir anda odadaki herkes ortadan kayboldu. Bir tek babam vardı ama o da yüzündeki ifadeyi görmemem için gazete okuyormuş gibi yapıyordu.

"Ne oluyor" diye sordum ama kimsenin verecek bir cevabı yoktu. Oğlum fenalaşmış. Dakikada 35-40 olması gereken nefes sayısı 100'e çıkmış.

Oğlum ölüyor.

Onu hemen Çekirge Çocuk Hastanesi'ne kaldırmışlar. Oraya hayatımın sonuna kadar minnet duyacağım. Yavrumun sol akciğeri patlamış. Pnömotoraks diyorlar. Dışarıdan iki kaburga arasından tüp takmışlar ama solunumu düzelmemiş. Solunum destek cihazına bağlamışlar. Bu arada 2 kez kalbi durmuş, kalp masajı ile çalıştırmışlar.

Ben sürekli ağlıyorum. Eşim hem bebeğimize koşuyor hem beni teskin etmeye çalışıyor. Doktorların "her an herşey olabilir, kendinizi hazırlayın " dediğini bile bana söylemiyor. Benim taburcu olma günüm geldi. Bebeğimi tekrar göremeden hastaneden çıktık. O an o kadar kötüydü ki Allah kimseyi hastaneden eli boş çıkarmasın. Yeni doğum yapan annelerin bana nasıl acıyarak baktıklarını hatırlıyorum. Eşimle kolkola girdik ve hastaneden çıktık.

Orada, çocuk hastanesinde kalmak istedim ama eşim beni zorla eve getirdi. Zaten haftasonu dedi, zaten oğlumuz yoğun bakımda göremezsin....Aslında beni korumaya çalışıyordu, bunu şimdi anlıyorum.

O iki günü evde zor geçirdim. Yavrumu emziremedeğim için göğüslerim şişti, mastit oldu, ateşim çıktı. Kızımın doğumunda hiç loğusa olup yatmamıştım bu sefer yatacağım diyordum ama olmadı. Ayağa kalktım, profesörler buldum konuştum, büyük hastanelerle irtibata geçtim. Ama herkes solunum destek cihazı tehlikelidir, beyin fonksiyonlarında sorunlara neden olabilir, çok ümitli olmayın dedi bize....inanmadım. O benim oğlumdu, ve güçlü olacaktı.

2 gün sonra sabah eşim aradı. "Cihazdan çıktı " dedi ağlayarak. Ağlamaya başladım. Oğlumuz 4 gün sonunda solunum cihazından çıkmıştı. Ama akciğerinin diğer tarafı iltihap kapmış. Çok ağır antibiyotik tedavisine başlanacakmış. Olsun beyinde bir problem yok ya.. Düzelir nasıl olsa, buna da şükür.

Bursa'ya gittim. Eşimle hastaneye yakın bir otele yerleştik. Her sabah "acaba yavrumuzu sağ bulacak mıyız?" korkusuyla hastaneye gittik. Hastanede yanında kalmayı bırakın görmemize bile izin vermiyorlardı. Oğlumuzu göremeden akşama kadar kapıda bekleyip her akşam "inşallah bu geceyi de sağ geçirir" dualarıyla otele döndük.

Bir gün bir hemşireye yalvardım " n'olur" dedim, "oğlumu doğru düzgün hiç göremedim, izin verin bir kerecik göreyim". Doktora sordu ve 10 saniyeliğine bizi içeri aldılar. Küvezin içinde o kadar küçük o kadar yalnızdı ki...her yanından tüpler, hortumlar sarkıyordu. Ağlamaya başladım, bizi dışarı çıkardılar. Bir gün "tüpü de çıkardık" dediler. Havalara uçtuk ama akşam tekrar fenalaşınca yine takmışlar.

Bu o kadar kötü bir durum ki. Küçücük bir haber bizi sevinçten zıp zıp zıplatırken yine küçücük bir haber ağlamaktan boğulmamıza sebep oluyordu. Evladını sağ salim alıp gidenlerle birlikte seviniyor, evladını kaybedenlerle birlikte ağlıyorduk.

Derken bir sabah hemşire dedi ki "hazırlanın bugün emzirmeye vereceğiz." Eşimle ne yapacağımızı şaşırdık. Oğlumuzu kucağımıza alacaktık. Demek ki iyileşiyordu. Onu mavi beyaz battaniyesine sarıp kucağıma verdiler. Minicik vücudu serum iğnelerinden delik deşik olmuştu ama olsun iyiydi ya.... Oğlumu emzirdim. O nasıl bir mutluluktu anlatamam. Eşimle birlikte hem gülüyor hem ağlıyorduk. Sonra her gün 3 kere emzirmeye verdiler. 21 günün sonunda da "oğlunuz artık iyi eve götürebilirsiniz dediler". 21 gün...kaç acılı, kaç mutlu anne-baba görmüştük. Allah'a çok şükür biz evladını sağ salim alıp giden ailelerdendik.

Bu arada haftada 2-3 kere kızımızı görmeye eve gidiyor, akşam o uyuduktan sonra da geriye otele dönüyorduk. Kızım daha 1,5 yaşındaydı ama herşeyin farkındaydı. Kucağımızda kardeşiyle eve girdiğimiz zaman nasıl sevindiğini anlatmak çok zor, kapıda zıp zıp zıpladı minik kuşum.


Oğlumuz çok şükür artık çok iyi...Uzun zaman tam hijyenik bir ortamda çok dikkatli bir şekilde bakıldı ama artık yaşıtlarından bile ileride. Hatta eşkiyanın önde gideni... ablasıyla oyuncak kavgaları yapıyor, anaokuluna gidiyor, dilli düdük, bal dudak bir şey. Ama ben hala, zaman zaman geceleri kalkıp nefesini dinliyorum.


Ve aldığımız her nefeste Allah'a şükrediyoruz, kimse evladıyla sınanmasın

Sevgilerimle

12 yorum:

Adsız dedi ki...

Aminnnnnnn tatlim. Kelimenin bittigi yerdeyim, inanmasin ama okurken tüylerim diken diken oldu... Allah kimseye evlat acisini yasatmasin...
Allahim Yigitcimin o güllen gözlerini hic soldurmasin....
Sultan

neselihaller dedi ki...

amin hayatım Allah kimseye göstermesin. Zor,çok zor birşey

mehmet dedi ki...

Kızım, içim şişerek tekrar yaşadım o unutulmaması gereken günleri.ALLAH unutturmasın. Doğum için Bursa'da ısrar etmen, acaba bir önsezin olduğunu mu gösteriyor diye düşünmeden de edemiyorum, bu arada. İnşallah oğlum bütün bunları tamamen geride bırakacak ve daha da bir YİĞİT olacak.

neselihaller dedi ki...

İnşallah babacığım, ama bazen birazcık unutsak mı diyorum...Biz bir türlü unutamadığımız için yaptığı tüm yaramazlıklar yanına kar kalıyor sıpanın :-))

seval pehlevan dedi ki...

yazınızı okurken göz yaşlarımı tutamadım, ALLAH herkese sağlıklı, hayırlı evlatlar nasip etsin inşallah..
sizler de sağlıkla büyütün evlatlarınızı, mutlu günler diliyorum...

neselihaller dedi ki...

Hoşgeldin Seval, ne iyi ettin de geldin...Çok zor günlerdi çoookk..ama geçti çok şükür..Allah kimseyi evladıyla sınamasın, hepimizin evladına uzun sağlıklı ömürler nasip etsin sevgiler

Gulcin dedi ki...

Sevgili Adasim,
iki cocugunuzla birlikte cok guzel gunleriniz olsun. Cok buruk cok ic yakan bir hikaye ama ne mutlu ki sonu mutlu bitmis. Umarim hep saglikli olsunlar ikisi de hatta butun cocuklar da
sevgiler

Unknown dedi ki...

Offf mahvoldum okurken , allaha şükür sağlıklı bir şekilde çıkabilmiş hastaneden...Çok zor günler geçirmişsin Gülçinciğim , bundan sonrası hep sağlıklı olur inşallah...

neselihaller dedi ki...

Gülçin'ciğim sağolasın arkadaşım, amin diyorum ve seni kocaman öpüyorum

İlknur'cuğum, amin hayatım, Allah kimseyi evlatlarıyla sınamasın...öptüm kocaman

AyShE dedi ki...

Bak Yiğit iyi hemde çok iyiymiş,anaokuluna başlayacak kadar büyümüş ve bir o kadarda sağlıklı,peki ben neden ağlıyorum şu an?
''Allah kimseyi evlatlarıyla sınamasın''çok doğru bir temenni...
O günleri unutun ve benzerini asla yaşamadan mutlu bir ömür yaşayın sevdikelirinizle birlikte.
Bana yaptığınız yorumdan sonra blogunuzu incelerken,ilk tıkladığım yazı,bugünü gözyaşlarıyla kapattırdı bana,benim gözyaşlarım size,ailenize sağlık olarak aksın diliyorum...

neselihaller dedi ki...

hoşgeldin Ayshe, çok teşekkür ederim..o günleri unutmak çok zor ama biliyoruz ki bizim şükredecek çok şeyimiz var. Güzel dileklerin için çok teşekkür ederim, hepimiz sağlıkla mutluluklar evlatlarımızda yaşayalım inşallah....öpüyorum

Adsız dedi ki...

Yazınızı okurken gözlerim doldu, işyerinde olduğumdan sesimi koyverip ağlayamadım. Allah kimseyi evladı ile sınamasın. Ne zor zamanlar şükür ki atlatmışsın Allah herkesin evladını bağışlasın.